Psiko-Sosyal Teoriler

Bir bebeğinin cinsiyeti doğduğu an cinsel organın yapısına göre belirlenir ve aile tarafından ona kadınsı ya da erkeksi bir isim konularak devam eder. Kültürün ve toplumun etkisi olarak bebeğin eşyalarının, odasının, giysilerinin biçimleri cinsiyete yönelik olarak seçilir ve yetiştirilme şekilleri psikoseksüel farklılaşma ile cinsler arası ayrıma göre devam eder.

Biyolojik, çevresel ve psikosoeksüel etmenlerin birbirleri üzerindeki etkileri ve ilişkilerinin azımsandığı ileri sürülse de burada önemli olan nokta CKB’nı anlamak için yetiştirme tarzına ve dolayısı ile cinsiyete göre farklılaşmış toplumsallaşma etkilerine bakılması gerektiğidir (Zucker ve Bradley, 1995).

İnterseks çocuklarla yapılan çalışmalar cinsel kimlik gelişiminde psikososyal etkenlerin etkili olduğuna dair ilk bulguları göstermiştir. Bu çalışmalarda çocukların biyolojik cinsiyetleri yerine doğum sonrası belirlenen cinsiyetlerine göre anne baba tarafından yetiştirilme tutumları ve psikososyal etkiler doğrultusunda cinsel kimliklerinin geliştirdikleri saptanmıştır.

Gelişimin ilk 3 yılında aile -çocuk ilişkisinin ve aile dinamiklerinin çok önemli rol oynadığı ve çocuklarda CKB’ye neden olduğu belirtilmektedir. Aile –çocuk ilişkisi, çocukluk cağındaki öğrenmeler, ilk ilişkiler ve özdeşimler cinsel kimliğin gelişmesini etkilemektedir (Ozturk 2001). Anne baba cinsiyet tercihlerinin, aile tarafından yetiştirilme tutumlarının, kültürel etkenlerin cinsel kimlik ve cinsel rol gelişiminde önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Ebeveynlerin çocuklara yönelik yetiştirme biçimleri çocuklarının cinsiyetine göre değişmektedir. Bir bebek doğduğunda geleneksel kültürel ayrımlar ile karşılaşmaktadır. Örülen patik renkleri, seçilen oda takımı ve giysiler bunun en belirgin göstergeleridir. Okul öncesi dönemde bu tutumlar daha da belirgin hale gelmektedir. Anne babalar çocuklarına cinsiyetlerine uygun oyuncak, giysi, saç modeli sağlamakta, cinsiyetlerine özgü davranış ve ilgileri desteklemektedirler.

Psikodinamik acıdan bakıldığında, anne çocuk arasındaki ilişki sembiozis, ayrışma-bireyselleşme ve özdeşim ile açıklanmaktadır. Psikanalistlere göre cinsel kimlik ebeveyn-çocuk ilişkisi sırasında oluşan mesajların çocuklar tarafından yorumlanması sonucu gelişen bir inançtır. Ailelerinden gelen gelen örtük ya da acık mesajları yorumlayan çocuk karşı cinsiyetten biri olduğu zaman kendini güvende hissedeceğine ve sevileceğine inanmaktadır.
(Möller ve ark. 2009).

Ebeveynlerin çocuklarına verdikleri değerin ve onları yetiştirirken sürdürdükleri tutumun, çocuğun dünyaya gelmeden önce çocukları hakkında sahip olmayı istedikleri cinsiyetten etkilenebileceği ön görülmüştür. Bebek bekleyen ve daha önceki çocukları erkek olmuş annelerin kız çocuğa sahip olmak istemesi, diğer çocuk dağılımına sahip annelerinkinden anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. İstemediği, hayal etmediği cinsiyetten bir çocuğa sahip olmanın ve onu yetiştirirken verilen tepkilerin anlaşılması CKB’nun nedenselliğini belirlemede öneme sahip olabilir.

Kız çocuğuna sahip olma isteğinin altında yatan nedenlerden en çok görüleni kız çocuğu tarafından bakılma ya da ona bakım verme ihtiyacıdır. CKB olan erkek çocuklarının annelerinin kadınsı davranışları erkeksi davranışlardan daha çok pekiştirdiği bulunmuş (Bradley ve Zucker, 1997). Aynı zamanda annelerin oğlan çocuklarının erkeksiliklerini gerektiği kadar desteklememesi ile karşı cinse yönelik davranışlar ve cinsiyet disforisi arasında anlamlı bir bağ görülmüştür (Zucker ve Bradley, 1995). Annelerin bu tarz davranışların ve arzularının CKB olan çocuklar tarafından nasıl yorumlandığı konusunda sadece kurgusal yorumlamalar yapılabileceği ancak cinsel kimliğin oluşumu sırasında ebeveynlerin verdiği pekiştireçlerin belirleyiciliğinin yadsınamayacağını vurgulanmıştır (Bradley ve Zucker, 1997).

Kendi çocukluk dönemlerinde erkeklerle rekabet etme, rekabet içeren sportif aktivitelerde bulunma, karşı cins kıyafetleri giyme gibi bir karmaşa yaşayan, ergenlik döneminde karşı cinsten olmayı istemelerini bıraksalar da erişkinlikte kadın olmaktan pek memnun görünmeyen annenin psikoseksüel gelişimi ile CKB arasında bir ilişki olduğu düşünülür. Bu bağlamda erkek çocuk annede penise haset, rekabet, düşmanlık düşüncelerini hatırlattığı için, anne erkek çocuğuna sadece kadınsı olduğu zamanlarda olumlu geribildirim vermektedir (Stoller, 1968b).
Bunlara ek olarak, CKB olan erkek çocukların annelerinin Obsesif-Kompulsif, Depresyon, idealize etme, değersizleştirme, bölme, sosyal uyum ve duygularını düzenlemede zorluk çeken bireyler oldukları görülmüştür.

Erkek çocuklarının, erkeksi davranışlarına olumlu geri bildirim vermedeki yetersizlikleri ile bu annelerin çocukluklarındaki karşı cins davranışı ve disforosi arasında güçlü bağlar bulgular arasındadır
(Zucker ve Bradley, 1995). Bir başka tanımla annelerin gerçek saldırganlık ile fantastik saldırganlığı karıştırmaları ve çocuklarının erkeksi davranışlarına bu doğrultuda verdikleri ya da yetersiz kaldıkları pekiştireçler sonucunda çocuklarında karşı cinsiyet kimliğinin gelişmesine neden oldukları belirtilmektedir (Zucker 2002).
Cinsel kimlik gelişiminde en önemli psikososyal etkenlerden model alma ve özdeşim. Karşı cinsiyet ile özdeşim çocuğun kendisini daha güvenli, kararlı ve değerli hissetmesini sağlamakta ve kaygısını azaltmaktadır. Özdeşim modellerinin yokluğu ya da niteliği, ebeveyn psikopatolojisi, anne baba ilişki sorunları (birbirini aşağılama, saymama), aile içi sözlü ya da fiziksel şiddet, ihmal ve cinsel istismar, kadın cinsiyetinin kötülenmesi, babanın saldırgan davranışları ya da ihmal etmesi gibi nedenlerin sağlıklı özdeşime sekte vurduğu düşünülmektedir (Özturk 2001).

 

Bunu destekler bir açıklama Coates (2006) tarafından da getirilmiştir. Depresyon ve benzeri psikolojik sorunlar yaşayan annelere duygusal olarak erişemeyen çocuklar, bununla beraber anneleri aynalama ve yansıtma becerisini de kaybettiği için metarnel olarak yaşadıklarını da anlamada güçlük çekerler. Böylesi bir eksiklik çocuğun kedilik gelişimini olumsuz yönde etkiler. Bu katastrofik ayrılık endişesi ile başa çıkmaya çalışan çocuk annesi gibi davranarak buna bir çözüm üretmeye çalışır. Annesinin karşı cins davranışlarına verdiği olumlu pekiştireçler ise çocuğun seçimi uyumuna destek verir. Travma ya da istismar yaşamış annenin bilinç dışındaki korkularını hisseden çocuk, kızgınlık ve öfke ile karşılaşmamak için bu anıları canlandıracak bir erkek olmamaya çalışarak, karşı cins davranışlar sergiler. Henüz başa çıkma becerilerini geliştirememiş çocuk, bu fantezi çözümün bir kez olumlu yönde işlediğini gören çocuk, tekrar herhangi bir örselenme ve kaygı yaşamamak için bunu sürdürür. Psikoseksüel bu olgular babalar içinde geçerlidir. CKB olan erkek çocuklarının kontrol gurubundaki çocuklara oranla babalarıyla da daha az vakit geçirdiği bulgular arasındadır. Aynı zamanda baba kendi annesinin ulaşılmazlığından kaynaklanana bilinç dışı süreçlerine hizmet ettiği için erkek çocuklarının kadınsı davranışlarından hoşnut olup ve olumlu yönde pekiştiriyor olabileceği düşünülmüştür.

Bu konuda kız kız çocukları ile yapılmış çalışmalar kliniğe başvurma oranlarından ötürü daha azdır (Güneş, 2010). Zucker ve Bradley (1995)’nin çalışmalarından elde edilen bulgulardan özetle CKB olan kız çocuklarında karşı cins davranışları aileleri tarafından görmezden gelinmiş ya da olumlu pekiştirilmiştir. Annede depresyon öyküsü gözlemlenmiş ve bu sebeple cinsel kimlik gelişimi sırasında anneye duygusal yönden ulaşmanın eksikliği yaşayan kız çocuğunun, anneyi zayıf, yetersiz, kırılgan, çaresiz olarak algılamasının anneyle özdeşim ve bağ kurmakta zorlanmalara neden olduğu yordanmıştır. Annenin kendi işlevlerini değersiz algılaması çocuğun kadın cins rolünü küçümsemesine neden olduğu belirtilmiştir. Bununla beraber bazı annelerin öyküsünden ensest içeren cinsel istismara rastlanmıştır. Bu travmanın sonucu olarak erkeklere ve erkekliğe olumsuz duygulanım besleyen anneler kız çocuklarına bilinç dışı olarak kadınlığın güvenli olmadığını aktarırlar. Bir diğer bulgu ise aile içindeki erkeklerden annenin, kız çocuğunun ya da her ikisinin şiddet görmüş olmasıdır. Burada özdeşim şeklinin “saldırganla özdeşim” şeklinde gelişmiş olabileceği yorumunda bulunulmuştur.


Sonuç olarak cinsel kimlik gelişiminin genetik, doğum öncesi hormonel, doğum sonrası psikososyal ve ergenlik dönemi hormonel etkenlerden etkilendiği söylenebilir. Biyolojik olarak erkek ya da kız olmak, cinsel organların normal yapıda olması, hormonların uygun bicimde salgılanması sağlıklı cinsel kimlik gelişimi için yeterli değildir. CKB’nin çok etkenli olduğu ve biyolojik etkenler dışında diğer etkenlerin tanımlanmasının çok önemli olduğu görülmektedir.