Epidemiyoloji

Prevalans

Özsungur (2010) çocuklarda CKB prevalansını belirlemekte erişkin CKB prevalans değerlerinden yararlanılmıştır fakat kısıtlılıkları olduğu vurgulanmıştır (Güneş, 2010). Kullanılan bir diğer veri de eşcinsellik prevalansıdır (Möller ve ark., 2009). Homoseksüel kadın ve erkeklerin geçmiş öykülerin de karşı cinse özgü davranış sergilediklerini anımsama oranı heteroseksüel kontrollere göre daha yüksektir. Eşcinsel erkeklerin %89’u heteroseksüel ortancasını geçerken, heteroseksüel erkeklerin %2’si heteroseksüel ortancasını geçmiştir. Kadınlar için bu oranlar sırasıyla %81 ve %12’dir. ( Bailey ve Zucker, 1995).

CKB olan çocukları prospektif olarak izleyen çalışmalar önemli bir bölümünün erişkinlikte eşcinsel olduğunu göstermektedir (Zucker ve Bradley; 1995). Erişkin erkeklerde biseksüalite/eşcinsellik prevalansı yaklaşık %2–3 olarak tahmin edilmektedir. (Güneş, 2010’dan alıntılanmıştır.

Başvuruda Erkek/Kız Oranı

Çocuklarda karşı cinse özgü davranışların sıklığını hesaplamada kullanılan kaynaklar arasında Çocuk ve Gençler İçin Davranış Değerlendirme Ölçeği’dir. (ÇGDDÖ, Achenbach ve Edelbrock, 1981). ACQ Davranış Değerlendirme Ölçeği (ACQ-DDÖ) Achenbach ve ark., 1991) bulunmaktadır. Veriler kız çocukların, karşı cinse özgü davranışları erkeklere göre daha sık sergilediklerini göstermektedir. Son zamanlarda yakın bir çalışmada (Green, 1995) kendi deneyimlerinden yola çıkarak bu oranın 9:1 olabileceğini belirtmiştir ( Zucker ve ark., 1997a’nda alıntılanmıştır.).
Başvurularda ki kız erkek arasındaki bu farklılığı açıklarken varsayımlardan ilki, erkeklerde biyolojik zeminin daha fazla olabileceğidir (Zucker ve Bradley, 1995). Diğer varsayımlar ise sosyal etkenlerin varlığına dayanmaktadır. Zucker ve ark. (1997a), literatürde ki makalelerden bahsederek, erkek çocukların kadınsı davranışlarının kız çocukların erkeksi davranışlarına göre hem yaşıtları hem de erişkinler tarafından daha olumsuz karşılandığını ve erkek çocuklarda karşı cinse özgü davranışların daha büyük olasılıkla klinik başvuruya neden olabileceğini bildirmektedirler. Kız çocukların erkek çocuklara
göre kliniklere daha nadir başvurmalarının nedeni olarak kız çocuklarının erkeksi davranışlarının toplum tarafından daha fazla hoşgörüyle karşılanıyor ya da daha az endişeye yol açıyor olması varsayımlar arasındadır ( Güneş, 2010).

Klinik Özellikler

DSM-IV-TR (APA, 2000)’de tarif edildiği biçimiyle CKB olan kız ve erkek çocuklar karşı cinsle güçlü bir psikolojik özdeşime işaret eden bir dizi cinsiyete-özgü davranış sergilemektedirler.
Cinsel kimlik bozukluğu olan çocukların, DSM-IV-TR (APA, 2000)’de psikolojik bakımdan karşı cinsle özdeşim kurduğu ve karşı cinse ait davranışları gösterdiğini tarif etmiştir. Taklit yoluyla oynan oyunlarda alınan roller, akran ilişkileri, oyuncak ve kıyafet tercihi, hareket ve konuşma biçimleri, cinsiyetleri ile ilgili söylemleri bu davranışlar arasındadır. Bu davranışlarının bütününe bakıldığında çocuğun kendi cinsiyetini beğenmediği, bundan huzursuz olduğu, reddettiği, ya da kaçındığını ve hatta cinsel olarak bedeninden iğrendiğini gözlemlerken, kendi cinsiyetinin tersindeki yönündeki davranışları tercih ettiği görülmüştür. Bu tür davranışların tek tek olarak değil birbiriyle bir harman şeklinde görülmesi gerekmektedir (Zucker ve Cohen-Kettenis, 2008).
Bu davranışların nadir de olsa 1 yaşından itibaren fark edilebileceğine dair bulgular vardır. Bazı çocukların konuşmaya başladığı andan itibaren karşı cinsten olduğuna dair söylemlerde ısrarcı olabileceği, karşı cinse ait tavırlarına aksi tepkiler aldığında mutsuzluk yaşaması olasıdır. Bu tür davranışlar daha çok 2 ile 4 yaş arasında kendini göstermektedir ama karşı cinse ait olduğu konusunda ısrar edenlerin sayısı çok değildir. Bu kargaşa çocuğun karşı cinsten olmayı arzuladıklarından mı yoksa cinsiyetlerini tanımaktaki eksiklerinden mi kaynaklandığı konusunda bir netlik getirilemediğindendir. 2–4 yaş arasındaki erkek çocuklarının, etrafındaki kadınların giysilerine ilgileri mevcuttur bununla beraber tipik 2 yaş çocuğunun etrafındakilerin giysilerine meraktan yoksunluğunda belirtilmelidir. Karşı cins kıyafetlerine ilgi ailede huzursuzluk yaratmaya başlar ve okul çağında çoğunlukla buna sınırlayıcı tepki koymaya başlarlar. Buna karşın çocuklar çarşaflardan evde buldukları benzer malzemelerden kadın giysileri yaratmakta ya da yalnız olduklarında gizlice bu giysileri giymektedirler. Evcilik gibi oyunlarda kadın rolleri alır, kızları oyun arkadaşı olarak tercih eder ve bebeklerle oynarlar bununla birlikte vurdulu kırdılı, rekabet içeren oyunlardan mutluluk duymazlar. Seslerini incelterek konuşma, erkek bedenini beğenmediklerine dair söylemler, tuvalet ihtiyaçlarının hepsini oturarak giderme davranışı, cinsel organının büyüyünce düşeceğine ve annesi gibi göğüslerinin olacağına dair inanç gösterebilirler (Güneş, 2010).
CKB olan kız çocukları ise saçlarını kısa kestirmek, pantolon giymek ister, çizgi filmlerdeki ve etrafındaki erkek figürleri taklit etmek, saldırganlık ve top içeren oyunları, erkeklerle oyun oynamayı tercih etmek, idrarlarını ayakta yapmak, olduğundan uzun adımlar atarak yürümek, seslerini kalınlaştırarak konuşmak gibi davranışlar sergilerler. Kız bedenine sahip olmak göğüslerinin büyümesi vb. durumlara karşı duydukları rahatsızlığı dile getirirler. Bir penise sahip olma arzusu ile meşgul olup iç çamaşırlarının içine penisleri varmış gibi peçete vb. nesneleri yerleştirebilirler. Elbise, etek, saç bandı gibi şeyler giymeleri istendiğinde agresiflik sergilerler (Zucker ve Bradley, 1995; Cohen-Kettenis, 2006; Coates, 2006)

TEDAVİ

Tedavi için dört öğeyi vurgulanmaktadır: sosyal dışlanmanın azaltılması, altta yatan psikopatolojinin tedavisi, erişkinlikte transseksüalizmin önlenmesi, erişkinlikte eşcinselliğin önlenmesi (Zucker ve Bradley, 1995). Ancak, bu gerekçelere güçlü itirazlar gelmektedir. İtiraz edenlerin üç ana söylemi şunlardır: Eşcinselliği önleme çabası etik dışıdır çünkü eşcinsellik bir psikiyatrik bozukluk değildir. Tedavinin eşcinselliği önlediğine dair kanıt yoktur. Çocukluk çağı CKB bir psikiyatrik bozukluk değildir. Ancak tedaviye gösterilen direnç daha çok CKB’nun “hafif” biçimleri ve bedenleriyle ilgili hoşnutsuzluk ya da karşı cinsten olma arzusu görülmeyen olguları kapsamaktadır (Cohen-Kettenis, 2006).
Tedavi söz konusu olduğunda pek çok farklı yaklaşıma rastlamakla birlikte, bu alandaki yayınlar büyük ölçüde olgu sunumlarına dayanmaktadır. Bugüne değin herhangi bir tedavi yönteminin etkinliğine dair seçkisiz kontrollü çalışma yapılmamıştır. Tedavi yaklaşımları içinde en çok dikkati çekenler psikodinamik yönelimli ya da psikanalitik psikoterapiler ve davranışçı veya davranışsal yönelimli psikoterapilerdir (Möller ve ark., 2009).

Davranışçı Terapi

Geleneksel davranışçı yaklaşımda CKB olan çocukların diğer davranışlar gibi cins-tipik davranışları da öğrendikleri ve bu cins-tipik davranışların, başlangıçta, bir kısmının desteklenip bir kısmından vazgeçirilerek yön verilebileceği düşüncesinden yola çıkılmaktadır. Sağaltımda cins-tipik davranışların ardından ödül verilmesi ve karşı cins davranışlarından sonra ödül verilmemesi (ya da belki cezalandırma) şeklinde uygulanabileceği düşünülmüştür.
Bu girişimlerden biri ayırımcı sosyal dikkat ve sosyal pekiştirmedir. Bu yaklaşım biçimi özellikle cins-tipik oyun davranışlarına uygulanmıştır. Terapist öncelikle, çocuğun (yalnızken ya da etkileşimde olmayan bir erişkin varlığında) ne ölçüde karşı cins oyuncakları ile oynadığını ya da karşı cins giysileri giydiğini belirlemiştir. Daha sonra ebeveynden biri ya da bir yabancı odaya alınarak, çocuğun kendi cinsi ile uyumlu oyunlarına katılmasına olumlu pekiştireçlerle (bakarak, gülümseyerek, sözel övgülerle vb.) karşılık verilmiş ve karşı cins oyunları oynadığında görmezden gelme (başka yöne bakarak, okuyormuş gibi yaparak vb.) uygulanmıştır. Bu tür tepkilerin oyun davranışlarında keskin değişiklikler sağladığı görülmüştür. Ayrımcı sosyal dikkat ve sosyal pekiştirme yönteminin iki önemli kısıtlılığının olduğu görülmüştür. Birincisi, bazı çocuklar erişkin yokluğunda ya da ev gibi farklı ortamlarda karşı cins oyunlarına geri dönmüşlerdir (uyaran özgünlüğü). İkincisi değişimler tedavi edilmeyen davranışlara büyük oranda genellenememiştir (yanıt özgünlüğü). Terapistler bu kısıtlılıkların üstesinden gelmek üzere kendini düzenleme ve kendini izleme teknikleri kullanmışlardır (Zucker ve Cohen Kettenis, 2008). Terapistler ayrıca kadınsı erkek çocuğun sportif beceriler geliştirmesini teşvik etmişler ve aynı cinsten ebeveyni rol modeli olmak üzere çocukla daha fazla vakit geçirmesi konusunda desteklemişlerdir (Möller ve ark., 2009).

Psikanalitik ve Psikodinamik Yönelimli Psikoterapi

Psikanalistlerin büyük bir çoğunluğu, sözü edildiği gibi, bireysel ya da ailevi psikopatolojinin CKB’nun nedeni ya da yönlendiricisi olduğunu düşünmektedir. Bu yüzden, var olduğu düşünülen çatışmalar ve özgün terapi hedefleri değişmekle birlikte, burada amaç karşı cins davranışlarını etkileyen bilinçdışı çatışmaların çözümlenmesidir (Möller ve ark., 2009). Psikanalistler genellikle karşı cinse özgü davranışların ödip öncesi dönemde ortaya çıktığını ve buna bağlı olarak CKB’nun o zaman da göze çarpan gelişimsel özelliklerle (örn.; bağlanma ilişkileri, otonom kendiliğin doğuşu) ilişkisini anlamanın önemini vurgulamaktadırlar. Ödipal sorunların da önemli olduğuna inanılmakta fakat bunlar önceki gelişimsel etkileşimler ve çatışmalar bağlamında ele alınmaktadır (Zucker ve Cohen-Kettenis, 2008).

Ebeveynlerin Tedaviye Katılımı

Ailelerin tedaviye katılması için iki neden gösterilmektedir. İlki, bozukluğun oluşumunda ya da sürmesinde rolü olduğu varsayılan ailevi dinamikler öne çıkmaktadır. Ebeveynin çocuğunun yaşadığı sorunlara katkıları konusunda iç görü kazanması, çocukla yürütülen bireysel terapinin daha kolay ve hızlı ilerlemesini sağlayabilecektir. İkinci gerekçe, ailelerin terapistle, terapötik plan uygulanırken doğabilecek sorunları öğrenmek ve bilmek üzere, düzenli olarak görüşmekten yarar sağlayabilecekleridir. Zucker ve Bradley (1995), kendi çalışmalarında, ebeveynlere çocuklarının karşı cins giysileri giymelerine izin vermemelerini, karşı cinsin imgesel ve rol alma oyunları ile ilgili olarak heveslerini kırmalarını, karşı cins oyuncaklarını kısıtlamalarını, çocuklarına onlara bir kız ya da erkek olarak değer verdiklerini söylemelerini, kendi cinsten akranlarıyla ilişkilerini ve çocuğun kendi cinsi ile daha uyumlu veya katılımını desteklemelerini önerdiklerini belirtmektedirler. Bu davranışlara sınır koymanın çocuğun, cins kimliği karmaşasını azaltmaya yardımcı olduğunu ifade etmektedirler.
Ailelere destek ve eğitim vermek, yaslarını tamamlamalarına ve deneyimlerini paylaşmalarına olanak sağlamak ve çocuklarının cins kimliği sorunlarına yönelik anne-baba olma becerilerini artırmak, yalnız olmadıklarını hissetmeleri amacıyla grup terapileri yarar sağlayacağı düşünülmüştür.