Günümüz dünyasında birçok durum karşısında endişeleniyor, heyecanlanıyor ve korkuya kapılabiliyoruz. Üstelik görünürlük halimizin gün geçtikçe artması ve gelişen dünyanın bize sunduğu farklılıklar, “en iyiyi”, “en güzeli” görmemizi sağlıyor. Bu durum insanda sürekli mükemmel olması gerektiği algısını gün geçtikçe gerilimli bir şekilde empoze ediyor. Insan olduğumuz gerçeğini gün geçtikçe unutuyoruz. Sosyal medya paylaşımlarımız da hep mutlu, düzenli, en güzel halimizdeyiz. Bunu gündelik yaşamımızın her anına yansıtma eğilimi içindeyiz. Ağlamayı, öfkelenmeyi, korkmayı, kaygılanmayı adeta kendimize yasaklamış bir haldeyiz. Çünkü olumsuz ve hoş olmayan duygular yaşamamayı bir güçlülük dayanıklılık sembolü sanıyoruz. Halbuki kaygılıyız. Geleceğimizden, yarınımızdan, çocuğumuzdan eşimizden, işimizden hatta gerçekleştiremeyiz diye hayellerimizden bile kaygılanıyoruz. Bunları yaşamak ya da yaşamıyormuş gibi davranmak için bilinci ve de bilinçsiz savunma mekanizmaları geliştiriyoruz. Kaygı duygusunu yaşamamak için geliştirilen kaçınma tepkileri çeşitli biçimlerde kendini gösterir.

KAYGI YARATAN DURUMDAN UZAK DURMAK

Kendisine kaygı yaratan durumdan uzak durmaya çalışır. Örneğin, bir insan çok iyi bildiği bir konuda bile kalabalık karşısında konuşmaktan kaçınabilir; konuşmaya başladığında kızarıp, terleyeceğinden, sesinin titreyeceğinden korkabilir. Konuyu iyi biliyor olması kaygısını gidermesine yetmeyebilir. Çünkü bir insanın entelektüel, bilimsel yönleri çok gelişmiş olsa da duygusal yönden aynı oranda olgunlaşmamış olabilir. Sahip olduğu bilgiler duygusal benliği ile bütünleşmemiş olduğundan, kendisini yine de yetersiz bulabilir. Bu durumun kalabalık karşısında fark edileceği kaygısına kapılır. Bu kaygının gerisinde, çevresinde yarattığı olumlu izlenime karşılık kendi kendisini yetersiz görmesinden kaynaklanan çatışma bulunur.

KAYGI DURUMLARINI ALGILAMAMAYA ÇALIŞMAK

Kaygı duygusundan kaçınmak için kullanılan bir diğer savunma mekanizmasında kişi, çevresinden ve kendi iç dünyasından kaynaklanan ve kaygı yaşamasına neden olan durumları algılamamaya çalışır. Bu mekanizma bebeklerde uykuya sığınma biçiminde görülür. Yetişkin insanda ise bu, kaygı yaratabilecek nitelikte ki düşünce ve duyguları, seçici bir biçimde bilincinden uzak tutma yoluyla gerçekleşir. Örneğin, insanlar vardır, yalnızlık ve mutsuzluklarına karşın her şey yolunda gidiyormuşcasına davranırlar ve mutlu olduklarına kendilerini inandırırlar. Gerçek durumları kabul etmenin vereceği acıya katlanamaz, ama bunun karşılığını kendilerine yabancılaşarak ve sorunlarına çözüm getirebilmek için gerekli etkinliği göstermemekle öderler. Bir erkek hoşlandığı kadına gösterdiği ilgiye karşılık verilmediğini görmezden gelebilir; sevdiği insan tarafından terk edilen bir diğeri onun tekrar kendisine dönebileceği inancını sürdürerek reddedilmiş olmanın acısını hafifletmeye çalışabilir. Bazı insanlar ise kaygı duygusundan kaçma için alkol ya da uyuşturucu ilaçlar kullanır.

KAYGI DURUMUNDA KARŞIT TEPKİ GELİŞTİRMEK

Yetişkin insanın kaygıdan kaçmak için kullandığı bir diğer yöntem de, kaygı yaratabilecek duygusal tepkilerin yerine böyle bir etki yaratamayacak tepkiler verme biçiminde görülür. Çevresinde ki bir erkekten çok hoşlanan bir kadın, onu her gördüğünde ilgilenmiyormuşcasına tutumlar takınabilir. Böyle yapmakla çoğu kez hoşlandığı insanı kendisinden uzaklaştırmış olur. Ama ona göre böyle bir sonuç, reddedilmenin gururuna indireceği darbeden daha az acı vericidir. Bu nedenle, reddedilmeden reddetmeyi tercih eder. Hoşlanmadığı insandan bir şey istemek zorunda kalan bir diğeri, durumun kendisinde yarattığı kaygıyı aşırı dost ve sevecen bir tutumla geçiştirmeye çalışabilir. Böylece, olumsuz duyguların tam karşıtı tepkiler geliştirerek bu eğilimlerini denetim altına almış olur.

KAYGIYLA BAŞA ÇIKMAK İÇİN NE YAPMAMIZ GEREKİR

Bu tür tepkiler, bir insanın kaygılarının ilk bakışta dıştan gözlemlenebilmesini engelleyebilir. Gerçekten de sürekli tedirgin oldukları halde sakin bir insan izlenimi veren kişilerin sayısı oldukça fazladır. Ne var ki, bu insanlar belirli bir süre boyunca yakından izlendiklerinde kaçınma tepkilerini fark etmek pek de güç olmaz. Üstelik bu insanlar, kaygılarını aşırı denetim altına almalarının bedelini psikosomatik hastalıklarla ödemektedirler. Mide ülseri, bağırsak spazmı, hipertansiyon, astım, bazı deri hastalıkları ve diğer birçok bedensel bozuklukların gerisinde doğrudan yaşanmayan duygular bulunur. Boşalım yolu bulamayan bu gerilimler ve kaygılar organlar aracılığı ile anlatım bulur. Duygularınızı olduğu gibi yaşayın, onları başka bir duyguyla yer değiştirmeyin ve duygularınızdan kaçmak için eyleme vuruk davranışlar seçmeyin. Bizler insanız ve hepimiz aynı duyguları paylaşmışızdır. Birbirimizi aynı duygumuzdan tanır, sever ve kabulleniriz.