Şubat ayı gelip çattı. 14 Şubat münasebeti ve kargaşası gündemdeyken bizde aşk konusuna hızlı bir giriş yapalım dedik. Sevgi tek bir güne indirgenir mi? Seven için her gün 14 Şubat. Biz kutlamıyoruz çok kapitalist bir gün. Evliler de sevgili sayılır mı? Bizim zamanımızda aşklar bir başkaydı. Şimdi her şey sosyal mecralarda sahte yaşanıyor. Sevgiler hızla tüketiliyor. Herkes bu kadar yalnızsa neden herkes bu kadar yalnız? Sevgi neydi?

Bir türlü genel geçer bir tanımı olmayan aşkı psikolojik bir çerçeveden tüm dönemleri ile anlatmaya çalışacağım.

NOT: İnsanın kişiliğinin ilk 6 yaşa kadar oluştuğu bilgisini şuraya bırakarak başlıyorum.
İnsan yavrusu 0-6 yaş arası bilinçsizce bir kodlama yaratır ve ileri yaşlarda burada oluşturduğu kodlamayı dürtüsel olarak tekrarlamaya meyillidir. İşte bu dönemde aşk üzerine neleri nasıl kodlama eğilimindedir bundan bahsedeceğim.

İlk aşk, KENDİNE AŞK’tır.

(0-2 yaş aralığı)

Freud, anne memesini emmekte olan bir bebeğin deneyimini aşkın ilk örneği olarak tanımlar. Basit bir gözlem gibi görünse de oldukça temel ve derin bir bilgiyi içermektedir. Bu öyle bir andır ki, insan denilen canlının bu dünyada kendini bu denli tamamlanmış hissettiği başka bir an yoktur herhalde. Bir bebeğin ilkel ruhsal ve bedensel durumunu düşündüğümüzde Anne memesi o anda ihtiyacı olan her şeyi karşılar. İlkel bir varlık olan bebeğin ihtiyaçları sıcaklık, tensel his, ve doyum hazzıdır. Yaşamsal olan da dahil “her şeyin” karşılandığı bu yaşantının başka bir örneği var mıdır? Mükemmel bir doyum, muhteşem bir kaynaşmışlık duygusu… Hazzın ilk örneği… Ekstazik bir yaşantı olarak da tanımlanır.

Aşkın belirtilerine bakalım: Coşku, derin bir kaynaşmışlık hissi, tamamlanmış olunduğuna dair güçlü bir inanç, adeta tüm evrenin güzelleşmesi, doyum içinde bir ruhsallık, tam da arananın bulunmuş olduğu duygusu, eksiğin kalmaması, bütünleşmiş olma, pembeleşmiş bir ten, sarhoşluk…

Anne memesinde olma hali yitirilmiş bir cennet olarak tanımlanmıştır.

Peki kendine aşk bunun neresindedir? Bebek tam da ihtiyaç içindeyken ihtiyacını anında doyuran ve gideren, ona sıcaklık veren bir başkasının olduğunu algılayamaz. Bu şeyi olsa olsa kendisi yapıyordur. Bunu kendi yarattığı yanılsamasına kapılır. İlk aşk yaşantısı (buna ilk doyum ya da ilk haz yaşantısı da denebilir) bir başkasıyla (psikolojide nesne olarak tanımlananla) ya da ötekiyle yaşanan değil, kendinde olanla yaşanan aşktır.

Bu bölüme Kristeva’nın şu sözüyle son verelim.

“Aşk, ‘ben’in kendisine olağanüstü olma hakkını tanıdığı zaman ve mekandır.”

Ve daha sonra İLKEL AŞK başlar.

(2-3 yaş aralığı) 

Artık annesi ile bir bütün olmadığını onu doyuran ihtiyaçlarını gideren başka bir varlığın olduğunu fark eden çocuk bu nesneye muhtaç olduğunu da fark etmiş olur. “Onsuz ben nefes alamam buralarda hiç duramam tek başına yalnız kalamam” da burada başlar.

Kendinden ayrı ve kendi denetimi dışında bir nesnenin varlığını fark etmek kolay olmasa gerek. Kendi kendine doyum veren o tümgüçlü konumun yitimi… Kendinin olduğunu ya da kendi uzantısının olduğunu sandığın bir şeyin aslında kendi dışında olduğunu belli belirsiz de olsa kavramanın verdiği korku… Ayrı kalma korkusu, onsuz olmanın imkansızlığı… Bu yaşantı elbette otoerotizme büyük darbedir. Sensiz ben bir hiçim şeklinde ki değersizlik duygularınız bu döneme dayanmaktadır. Ara sıra içinizden çıkan o arabesk şarkılar işte buradan gelmektedir.

Bu bölüme de Emrah İpek’ten bir sözle son veriyorum.
Atma beni ölümlere, atma beni zulümlere götür beni gittiğim yere…
Senin kokunu özlerim, hep yollarını gözlerim, götür beni gittiğin yere…

 

Bir sonraki aşk ise mehşur OEDİPAL AŞK’tır.

(3-6 yaş aralığı)

Oedipal dönem en basit şekliyle kız çocuklarının babalarına aşık olması, annesiyle rakabet etmesi ve taklit etmesi; erkek çocuklarının anneye aşık olması babayla rekabet etmesi ve taklit etmesidir.

Yalnız bu öyle basit ve engebesiz bir yol değildir. Aşk ve ilişkiler üzerine çoğu davranış ve tutumlar, cinsel kimlikler, cinsel beğeniler, sevdiğiniz kadın erkek tipleri, fetişler, ilişki korkuları, kaygıları, kopmlekslerimiz ve daha niceleri burada temellerini atar.

Kadınlar bu dönemi nasıl geçirir?

Elektra Kopleksi (3-6 yaş)

Kız çocuğunun babayı erotik nesne olarak seçer ve bu çerçevede anneyle rekabete başlar. Babası annesine aşıktır ama ne yapsın oda sevmiştir bir kere. İşte karmaşa burada başlar. Babası annesine aşıksa oda annesi gibi olmalıdır. Annesiyle özdeşim kurmaya başlar onun gibi giyinir davranır kısacası anneyi taklik eder (rol model). Ama bunu yapmaktaki esas amacını ya annesi fark ederse? Dı dı dıııınn……

Kız çocuğu özdeşim nesnesi anneyle rekabete girerken, tamamen muhtaç olduğu annenin sevgisini ve bakımını kaybetme riskini de yaşamaktadır (bu olgu ileride göreceğimiz biçimde kadınların diğer kadınlarla açık bir biçimde rekabete girme korkularının temelini de açıklar. Anneyle özdeşim dolayısıyla şekillenen ilişkisel benlik açıktan açığa rekabet yerine, üstü örtük bir rekabet biçimini şekillendirir.)Bu sebeple kız çocuğu babaya aşkını da genellikle öyle açık bir şekilde belli etmez. Yani kız çocuğu babaya olan aşkını açık bir şekilde gösterip, ona bakım veren kişi olan annenin sevgi, güven ve bakımını kaybetmek istemez.

Babaya olan aşkını gizliden; rekabet, taktik, strateji, gizem, sinsilikler, oyunlar, baştan çıkarmaya çalışma gibi inceliklerle aşkın daha ilksel biçimlerinde hiç görünmeyen özneler arası alışverişini de gözler önüne sererek yapar. Ve belki de yetişkinlikte kadınların; güven, sevgi ve bakımı alacağına emin olmadan bir erkeğe aşklarını, kendilerini, vermemelerinin sebebi de buralardadır. Erkek önce annelerinden aldıklarını vermeyi kadınlara garantilediklerin de kadınlarda aşklarını açıkça vermeye başlayabiliyordur.

Kız çocuğu bu dönemde bir rol model edinir(özdeşim nesnesi bularak, onunla özdeşim kurar) ve bu genellikle babanın sevdiği, yöneldiği tarzda bir şeyedir. Baba annesine aşık olduğu için kız çocuğu da bu dönemde anneye benzemeye çalışır. Fakat bu dönemde babanın ilgisinin nerede olduğu kız çocuğunun özdeşim kuracağı şeyleri belirleme de önemli bir rol oynar. Babayı elde etmek uğruna burada babayla da özdeşimler kurulabilir. Babanın sevdiklerini sevme ve ilgilenme vb. huy edinme gibi. Burada babayı, annesi ve kendinden yani “kadın” olandan ayıran özellikler ileriki yaşlarda sevgililerinde aradığı özellikler arasında da yerini alır. Babası gibi saçları, sakalları olan, babası gibi davranan, giyinen vb.

Erkekler bu dönemi nasıl geçirir?

Oedipal kopleks (3-6 yaş)

Erkek çocuğunun bu dönemdeki gelişimsel aşk süreci ise şöyle ilerler.
Anneyle mutlu bir beraberlik içinde olan, anneyle bir takım olan erkek çocuğu artık anneden ayrılmalı ve erkek olmalıdır. Anneden ayrılıp erkek olmak için kadınlığa yani annesine dair bütün özellikleri kötülemelidir. Fakat bu o kadar da kolay değildir. Burada bu küçük çocuğun kafasında anneden ayrılabilmek için şu ayrımlar ya da kandırmacalar oluşabilir.

Annem gibi olanlar ve kadın olanlar. Sadece sevilecek kadınlar(şefkatle annem gibi) ve arzulanacak kadınlar. Bu bize erkeklerin ergenlikten itibaren karşı cinsi “insancıl” bütün yönlerinden ayrıştırarak, sadece bir cinsel nesne olarak algılayabilmelerin kökenlerini de açıklayabilir ya da ileriki yaşlarda eşleri anne olunca cinsellikleri sekteye uğrayan erkekleri.

Erkek çocuğu bir yandan da anneye olan aşkı ve bu çerçevede babayla oluşan rekabet sürecinde baba tarafından cezalandırılma korkusu yaşar. Devasa bedeniyle baba, annesini arzulayan küçük erkek çocuğunu zedeleyecek güçtedir ve babasının aşık olduğu kadına derin aşk duyan bu küçük çocuğa kızabilir. Bu evrensel ve (bilinçdışı) hadım edilme korkusunun temellerini atan korkudur.

Son dönem psikanalistler, bu süreçte erkek çocuğunun deneyimlediği narsisistik yaralanmanın da altını çizer. Bu yaşa kadar anneyle muhteşem bir aşk içinde olan, tüm gün vakit geçiren, öpülüp koklanan, memesinden emen erkek çocuğu anne tarafından aslında sürekli reddedilmektedir. Anne babasını tercih etmektedir. Anneyi babaya kaptırmaktadır. Annesi onu ne kadar sevse de küçük erkek çocuğu her gece yalnız uyumaktadır. Ve burada derin bir yetersizlik duygusu ile baş başa kalır. Ve evrensel penis boyu kıskançlığı ise sanırım buradan temellerini alıyor olabilir. Bu adam ondan her türlü büyüktür ve annesi onu tercih ediyordur. Başka neden olabilir ki?

Bu bölümü sonlandırırken sanat’a başvurmak istiyorum. En sevdiğiniz şiir, roman ve şarkıya bakın bakalım sözleri, alıntılar size neler anlatıyor… çünkü aşk kavramınız orda gizlidir.

Aşka giriş yaptığımız için, çoğunlukta yaşanan örnekler üzerinden konuyu anlatmayı tercih ettim. Annesi babası ayrı olan, birini kaybetmiş olan, sevgisiz evliliklerde büyümüş olan, kalabalık ailelerde fazlaca özdeşim yapabileceği ve aşık olabileceği amcalar dayılar dedeler, teyzeler, halalar, anneanneler, dadılar ile büyümüş ve şuan aklıma gelmeyecek kişinin kendi biricik hikayesine dayanan daha nice örnekler için burada yaşanan olaylar, duygular, davranışlar farklı yönlerde gelişmiş olabilir.

 

AMA her aşk, “ilk aşk biçimlerini” yineler. Şunu da unutmamak gerekir, her aşkta aşkın en derin katmanından en gelişkin biçimine kadar tüm düzeyler bulunur. Kiminde az, kiminde çok… Kimi zaman dingin ve olgun görünür, kimi zaman da zorluklarla en ilkel biçimlere dek savrulabilir. Yani gözden geçirdiğimiz evreler keskin sınırlarla birbirinden ayrılmış değil, iç içe geçmiştir. Tümü bir sonraki evreye hazırlıktır ve bir sonraki evreye nüveleri taşınmıştır.

 

Ama ana fikrimiz şudur ki bir kişi ilişkisel problemler ile karşımızdaysa biz onun bu ana dönemler içerisinde yaşadıklarını anlamaya çabalarız. “O zaman orada neler oldu?” ve bunlar “Şimdi ve Burada” olanı nasıl etkiliyor.  O yaşımızı nasıl hatırlayalım diyenler için, rüyalar, dil sürçmeleri, serbest çağrışım, projektif testeler (mürekkep, resim testleri vb.) vb. bir sürü yöntemle bilinç dışının ulaşılmaz kapılarını aralamaya çalışırız. Bu dönemde bilinçsizce neler kodladıysak yetişkinlik döneminde bu kısır döngüleri devam ettiriyoruzdur. Bizde bu ilksel döngüyü kırmaya ve sağlıklı olan biçimle işbirliği kurarak uzlaşmaya çabalarız.